Türk Toraks Derneği, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında çevre sorunları konusunda önemli verileri paylaşarak uyarılarda bulundu. Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu tarafından yapılan açıklamada, 6 Şubat Depremleri sonrası yapılan enkaz kaldırma çalışmalarında ortaya çıkan tehlikelere dikkat çekilerek enkaz atıklarının bertarafı konusunda yetkililere mevzuatlara uygun hareket edilmesi yönünde çağrıda bulunuldu.
Ekolojik Yaşam Alanları İşgal Edilmektedir!
Asbest tehlikesine dikkat çeken Türk Toraks Derneği Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu Sekreteri Uzm. Dr. Selin Çakmakcı Karakaya, “Bölgede, enkazlar ve katı atıklar, yönetmeliklere uygun olmadan yanlış uygulamalarla hızla ve hiçbir önlem alınmadan kaldırılmakta, üstü açık kamyonlarla uygun olmayan alanlara gelişigüzel dökülmektedir. Ekolojik yaşam alanları işgal edilmekte ve geri dönüşü olmayabilecek etkilere neden olmaktadır. Bu süreçte oluşan tozlar, geniş bir alanda hava kirliliğine yol açmaktadır. Havaya saçılan yüksek yoğunluktaki tozlara ve parçacık maddelere maruz kalım, akut ve kronik solunumsal sorunlara (akciğer zedelenmesi, bronşlarda daralma, kronik öksürük, kalıcı bronşiyal aşırı duyarlılık, akciğer fonksiyonunda azalma) ve astım, KOAH alevlenlenmelerine neden olmaktadır. Beton ve sıva ile kaplanmış duvarlar ve diğer yüzeylerden yüksek konsantrasyonda salınabilen silika partikülleri, silikozise neden olabilir. Enkazların ve alt yapının kaldırılması sırasında havaya salınan asbest lifleri solunum yolu ile vücuda girerek yıllar içerisinde akciğer kanseri, akciğer zarı kanseri (mezotelyoma), yutak kanseri ve akciğer sertleşmesine ve fibrozise (asbestozis) neden olabilir. Çocuklar, yaşlılar, gebeler ve daha önceden solunumsal ve kalp damar hastalığı gibi kronik hastalığı bulunanlar bu kirleticilere en çok duyarlı olan kişilerdir. Aynı zamanda arama-kurtarma, enkaz kaldırma ve atık yönetimi çalışanları için de sağlık riskleri oluşturur.”
4 Numunede Asbest Tespit Edildi
Uzm. Dr. Çakmakcı Karakaya, dere yatakları, tarım arazileri ve su kaynaklarına çok yakın bölgelere enkazların döküldüğünü belirterek asbest tehlikesine dikkat çekti: “Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından, 21-22 Nisan 2023 tarihlerinde Hatay ve Samandağ ilçesinde üç adet döküm sahası ve bir adet yerleşim yerinden olmak üzere toplam 8 adet katı asbest numuneleri alarak analiz edilmiştir. Dört numunede (malzeme: eternit) asbest (krizotil) tespit edilmiştir. Hazırlanan raporda konutların, çadırların ve kamu kurumların (okullar, spor merkezleri vs…) yaklaşık 100 metre yakınında döküm sahaları tespit edilmiştir. Dere yatakları, orman arazileri, zeytinlikler, seralar, tarım arazileri ve su kaynaklarına çok yakın bölgeleri döküm sahası olarak tercih edildiği bildirilmiştir. Bu durum, yeni bir afetin göstergesidir. Deprem bölgesinde yıkımla ilgili yapılan bütün çalışmalar asbest söküm uzmanları kontrolünde ve eğitimli personel tarafından yürütülmelidir. İlk adım olan birincil koruma için, 25 Ocak 2013 tarihli ve 28539 sayılı Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’te belirtilen şekilde asbest veya asbestli malzeme tozuna maruz kalım riski bulunan çalışmalarda gerekli genel önlemlere göre çalışma alanlarında gerekli düzenlemeler yapılmalı, ortam ölçümleri yapılmalı, çalışanlara uygun kişisel koruyucu donanım (asbest koruyucu maske; FFP3, tulum; tyvek kategori 5/6, iş eldiveni) verilmelidir. Enkaz çalışmaları sonlanana kadar bölgedeki herkese FFP3 maske verilmeli ve kullanımı sağlanmalıdır. Tüm sorumlulara, inşaat ve yıkıntı atıklarının taşınması, geçici depolama sahalarında ayrıştırılması ve atıkların bertarafı süreçlerinde mevzuatlara uygun davranmaları, yasal sorumluluklarını yerine getirmeleri ve denetim mekanizmalarını işletmeleri için çağrıda bulunuyoruz.”
Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Genç, Mikro ve Nanoplastikler Konusunda Uyardı
Günümüzün en önemli çevre sorunlarından biri olan mikroplastikler konusunda da uyarıda bulunan Türk Toraks Derneği, Dünya Çevre Günü’nün önemine işaret ederek mikroplastiklerin; yediğimiz sebze, meyvelerden deniz ürünlerine kadar birçok yiyecek ile besin zincirimize girerek obezite, diyabet ve kronik karaciğer hastalığına neden olduğuna dikkat çekti. Ayrıca nanoplastiklerin de kanser oluşumunda rol oynayan kimyasalları harekete geçirebileceğinin bilimsel çalışmalar ile saptandığına işaret eden Türk Toraks Derneği Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Sebahat Genç, “Türk Toraks Derneği olarak, insan sağlığının ve evrende yaşam şansı bulabildiğimiz tek yer olan dünyamızın geleceğinin tehdit altında olduğu, yaşadığımız iklim krizi, hava kirliliği ve deprem felaketi nedeniyle kayıplarımızın olduğu bu dönemde Dünya Çevre Günü’nü önemsiyoruz. Hava kirliliği, iklim krizi ve gezegen sağlığına etkileri günümüzde sıklıkla vurguladığımız, önlem alınması için uyarılarda bulunduğumuz çok önemli sorunlar. Bu yıl, daha az bahsedilen ama yine çok önemli bir sorun olan plastik kirliliğine ve ülkemizde yaşadığımız deprem felaketi ve ardından yaşadığımız çevre ve insan sağlığına ağır etkileri olan enkaz kaldırılması sorununa vurgu yapmak istiyoruz” diyerek plastik kirliliğine dikkat çekti.
2 Litre Su İçen Biri Yılda 90 Bin Plastik Parçacığı Vücuduna Alıyor
Prof. Dr. Genç, günde 2 litre plastik şişeden su içen kişilerin yılda 90 bin plastik parçacığını vücutlarına aldığını belirterek şunları söyledi: “Aslında plastik sorununun en büyüğü, gözle görülemeyecek ve okyanuslara, havaya, toprağa dağılmış durumda olan yüz milyarlarca ‘MİKROPLASTİK’tir. Plastik atıkları, aşınma ve bozunma yolu ile mikro ve nanoparçacıklara ayrılır. Boyutları 0,001 ile 5 mm arasında değişen mikroplastikler ve 0,001 mm’den daha küçük olan nanoplastikler, nihayetinde deniz ürünleri ve hatta meyve ve sebzeler aracılığıyla besin zincirimize girmekte, yediğimiz yiyeceğe, içtiğimiz suya ve hatta soluduğumuz havaya karışmaktadır. Deniz ürünlerinde, bira, bal, sofra tuzu, şişelenmiş maden suları gibi yiyecek ve içeceklerde mikroplastik varlığına rastlanmıştır. Düzenli kabuklu deniz hayvanı tüketen bireylerin yılda yaklaşık 11.000 adet mikro- ve/veya nanoplastik tükettiği tahmin edilmektedir. Ayrıca plastik şişelerden sıvı tükettiğimizde de vücuda girebilmekte, bu şişelerden günde 1,5-2 litre su içen kişiler yılda 90 bin plastik parçacığını vücutlarına almış olmaktadırlar. Bu parçacıkların bir başka kaynağı da birçok sağlık ve güzellik ürününde bilinçli olarak kullanılan mikro taneciklerdir.”
“Nanoplastikler Kansere Yol Açan Kimyasalları Harekete Geçirebilir”
Prof. Dr. Genç, plastiklerin yarattığı risklere de dikkat çekerek şunları söyledi: “Yutulan mikro ve nanoplastiklerin bir sağlık riski oluşturup oluşturmadığı çok sayıda çalışmada araştırılmaya devam edilmekte olup hala uzun vadeli etkileri büyük ölçüde bilinmemektedir. Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki araştırma ekibi, mide-bağırsak yolundan geçen parçacıkların bağırsak mikrobiyomunun bileşiminde değişikliklere yol açtığını belirterek, bu değişikliklerin obezite, diyabet ve kronik karaciğer hastalığı gibi metabolik hastalıklarla bağlantılı olduğuna dikkat çekmiştir. Çalışmada, parçacıkların, lokal inflamasyonu ve bağışıklık yanıtını tetikleyebileceği ve özellikle nanoplastiklerin kanser oluşumunda rol oynayan kimyasalları harekete geçirebileceği saptanmıştır. Yine mikroplastikler plasentada gösterilmiş, doğan bebeklerde düşük doğum ağırlığı ile ilişkili bulunmuşlardır. Ayrıca plastiklerin içeriğinde bulunan Akrilonitril, Bisfenol-A ve Fitalat gibi kimyasalların kanserojen olduğu, meme kanseri ve prostat kanserine yol açabilecekleri bildirilmiştir.”
Günümüzde Plastik Kirliliğinin Boyutu
Türk Toraks Derneği açıklamasında, dünyanın, plastikler tarafından istila edildiğini, her yıl yarısı yalnızca bir kez kullanılmak üzere tasarlanmış 400 milyon tondan fazla plastik üretilmekte olduğuna işaret ederek şu bilgileri paylaştı: “Bunun ancak %10’dan azı geri dönüştürülmekte, tahminen 19-23 milyon ton plastik göller, nehirler ve denizlerde son bulmaktadır. Bugün plastik, çöplüklerimizden taşmakta, okyanuslara sızmakta, zehirli dumana dönüşerek atmosfere salınmakta ve gezegenimizin sağlığını tehdit etmektedir. 60 yıldır biriken plastik atıkların oluşturduğu çöp adaları, dev boyutlara ulaşarak KITA olarak adlandırılabilecek boyutlara gelmiştir. Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığını kabaca, 1,6 milyon km2 (Türkiye’nin 2,5 katı) genişliğine ulaşmıştır.”
#PlastikKirliliğineDurDe!
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından bu yılın temasının plastik üretimi ve kullanımını azaltmak üzere olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Genç sözlerini şöyle tamamladı: “Ekonomik Kalkınma ve İş birliği Örgütü (OECD)’ne göre, dünyada plastik atık son 20 yılda iki misli arttı ve 2019’da yılda 353 milyon tona ulaştı. Yine OECD’ye göre, gerekli önlemler alınmadığı taktirde, plastik atıkların 2060’a gelindiğinde üç misli artacağı öngörülmektedir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), plastik atıkların 2040’a kadar %80 azaltılmasını amaçlayan yol haritasını Paris’te düzenlenen uluslararası konferansta tartışmaya açmıştır. Yol haritası, ülkelerin, şirketlerin çevreyi kirleten mevcut teknolojilerden vazgeçmesi ve gerekli pazar düzenlemelerini yapmaları halinde, plastik atıkların azaltılmasında önemli adımlar atılacağı iddiasını ortaya koymaktadır. Plastik kirliliğinin çok ağır boyutlara ulaştığı, atıkların havamızı, suyumuzu ve toprağımızı kirlettiği gerçeği gün gibi ortadadır. Tek kullanımlık plastik üretimi ve kullanımı azaltılmalıdır. Bu nedenle UNEP bu yıl Dünya Çevre Günü temasını #PlastikKirliliğiniYen olarak belirlemiştir. Biz de tüm kurumlarımızı ve halkımızı plastik kirliliğini durdurmak için harekete geçmeye davet ediyoruz ve #PlastikKirliliğineDurDe! diyoruz.” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)
0 Yorumlar